1- Onun adıyla. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.
2- "Mü'minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin."
2- "Mü'minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin."
(Hucurat Sûresi: 49:10.)
3- "Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir." (Fussilet Sûresi: 41:34.)
4- "Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler-Allah ise iyilik yapanları sever." (Âl-i İmrân Sûresi: 3:134.)
3- "Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir." (Fussilet Sûresi: 41:34.)
4- "Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler-Allah ise iyilik yapanları sever." (Âl-i İmrân Sûresi: 3:134.)
Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased;
hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı
içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı
beşeriye için zehirdir. Şu hakikatın gayet çok vücuhundan altı vechini beyan ederiz:
BİRİNCİ VECİH: Hakikat nazarında zulümdür.Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafsız
adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir
câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini
bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum,
dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adaletle batırılmaz.Aynen öyle de: Sen, bir hane-i
Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü’minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk
gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir
câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark
ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir
zulümdür.
İKİNCİ VECİH: Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki: Adavet ve
muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, mana-yı hakikîsinde olarak beraber cem’
olamazlar.Eğer muhabbet, kendi esbabının rüchaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o
vakit adavet mecazî olur; acımak suretine inkılab eder. Evet mü’min, kardeşini sever ve
sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için
nass-ı hadîs ile: “Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat’-ı mükâleme etmeyecek.”Eğer
esbab-ı adavet galebe çalıp, adavet hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecazî
olur, tasannu’ ve temelluk suretine girer.Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü’min kardeşine kin
ve adavet ne kadar zulümdür. Çünki nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ’be’den daha ehemmiyetli
ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ’be
hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye;
muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar
hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık
ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!..Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i
kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet inkâr edemezsin ki:
Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir rabıta anlarsın; ve
bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşane bir alâka telakki edersin.
Ve bir memlekette beraber bulunmakla uhuvvetkârane bir münasebet hissedersin. Halbuki
imanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esma-i İlahiye adedince vahdet
alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ:Her ikinizin Hâlıkınız bir,
Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir,
dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir,
memleketiniz bir.. ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı,
muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler
bulundukları halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi
ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’mine karşı hakikî adavet etmek ve kin
bağlamak; ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir
istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu; kalbin
ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın!
______________
kaynak: Risale-i Nur Külliyatı