29 Aralık 2009 Salı

Uhuvvet Risalesi




1- Onun adıyla. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.

2- "Mü'minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin."
(Hucurat Sûresi: 49:10.)

3- "Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir." (Fussilet Sûresi: 41:34.)

4- "Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler-Allah ise iyilik yapanları sever." (Âl-i İmrân Sûresi: 3:134.)




Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased;


hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı


içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı


beşeriye için zehirdir. Şu hakikatın gayet çok vücuhundan altı vechini beyan ederiz:


BİRİNCİ VECİH: Hakikat nazarında zulümdür.Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafsız


adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir


câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini


bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum,


dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adaletle batırılmaz.Aynen öyle de: Sen, bir hane-i


Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü’minin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk


gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir


câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark


ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni’ ve gaddar bir


zulümdür.


İKİNCİ VECİH: Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki: Adavet ve


muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, mana-yı hakikîsinde olarak beraber cem’


olamazlar.Eğer muhabbet, kendi esbabının rüchaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o


vakit adavet mecazî olur; acımak suretine inkılab eder. Evet mü’min, kardeşini sever ve


sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için


nass-ı hadîs ile: “Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat’-ı mükâleme etmeyecek.”Eğer


esbab-ı adavet galebe çalıp, adavet hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecazî


olur, tasannu’ ve temelluk suretine girer.Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü’min kardeşine kin


ve adavet ne kadar zulümdür. Çünki nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ’be’den daha ehemmiyetli


ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ’be


hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye;


muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar


hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık


ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!..Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i


kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet inkâr edemezsin ki:


Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir rabıta anlarsın; ve


bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşane bir alâka telakki edersin.


Ve bir memlekette beraber bulunmakla uhuvvetkârane bir münasebet hissedersin. Halbuki


imanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esma-i İlahiye adedince vahdet


alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ:Her ikinizin Hâlıkınız bir,


Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir,


dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir,


memleketiniz bir.. ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı,


muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler


bulundukları halde; şikak ve nifaka, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi


ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’mine karşı hakikî adavet etmek ve kin


bağlamak; ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir


istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu; kalbin


ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın!


______________

19 Aralık 2009 Cumartesi




Yazmaktan korkuyorum, düşüncelerimi kağıda dökmek beni ürkütüyor.

Beynimde şuan hırçın bir okyanus gibi fırtınalar kopuyor, hangi gemiyi batıracagını, hangi

limanı, hangi kıyı şehrini yok edecegini düşünüyor. Ama iş kağıda dökmeye (eyleme yani)

geldiğinde, olayın küçük bir su birikintisinde olduğu,

yok olma tehlikesindekiler ise sadece küçük karıncalar ve böcekler olduğu

anlaşılıveriyor...

İnsanlar gerçekten beyinlerindekini hayatlarına geçirmeye kalkışsalar neler olurdu,

bir saniyede öyle olayları düşünüyoruz ki, tıpkı bir rüyadaki gibi bir anda herşey oluveriyor,

gerçek hayattan uzak ama gerçeklik payının benim açımdan tartışılır olması gibi...

Dedimya yazmaktan korkuyorum, aslında ben buna iki kelimeyi bir araya getirip bir cümle

kuramama kompleksi de diyebilirim. Yoksa beynimde hala fırtınalar

kopuyor, bir bilebilseniz.

Hatta başımı duvarlara çarpasım, parçalayıp, dağıtasım geliyor. Belkide kahrolmak, bu

dünyadan defolup gitmek geliyor , içimden. İçimden neler geçmiyor ki...Şöyle kuzu kuzu

oturduğumda, karşımdaki insanların benim hakkımdaki düşüncelerini çok iyi biliyorum. Beni

gördüklerinde eminim çarşaf gibi durgun diyorlar... Ama beynimdekileri asla bilmiyorlar!!!

Beynimde fırtınalar koparken, hala kuzu kuzu oturuyorum. Ve insanlar aynı yansımayla bakıyorlar bana.

Kahretsin!

Oysa o beynimdeki fırtınalardan bir damlacığını anlatabilsem, ifade etmiş olurdum beynimdeki

fırtınaları...Yoksa bu dünya benim için kurgulanmış bir rüya alemi mi?

Nasıl olsa rüyalarımda herşey benim, seven ben, sevilen ben, korkutan ben, korkan ben v.s

birçok şey. Ben rüyamda sevdiğime seni seviyorum dediğimde, nasıl hiç birşey ifade etmiyorsa,

şuan bulunduğum gerçek dünyadada beynimdekilerin hiçbir anlamı yok, paylaşmadığım,

paylaşamadığım sürece...

___________

not: yazı eşim Yılmaza ait... Ama şu an aynı duyguları yaşadığım için.. buraya ekledim.
kac gün oldu bu blogu açalı. Ama bi türlu cesaret edib. bir şeyler yazamadım.
Bloga secdiyim ada layik olmamakdan korkdum. bundan dolayıda giriş yazısı olarak bunu ekledim. neden bu adı seçdimmi bloguma.
etrafımdakı olaylara bakdıkca içimde hep uhuvvet sevgisi, uhuvvet yangısı ,uhuvvet hasreti yaşadım. Eğer uhuvvet olsaydı, bu gün dünyamız cok daha güzel olurdu...